Denizli-Pamukkale 2018

Evet düştük yeniden yollara..
Aydın yolundan geçtik, Karahayıt köyü..
Karahayıt Köyünde çok güzel bir adet varmış meğersem.
Köyde ki evlerde "evlenmemiş  genç kız" yaşıyorsa çatının üstünde cam şişe koyarlarmış.Yolda geçerken baktık ki bazı evlerin çatısında gerçekten de şişe var. Bu şişeyi kim kırarsa o genç kızla evlenmek zorunda kalırmış.
Yanlışlıkla bile kırılsa , şişeyi kıran "evin damadı" oluyormuş..
Çok ilginç bir köy geleneği aslında..
Karahayıt köyünde bir gece termal otelde kaldık. Sabah ilk durağımız Pamukkale Antik Kent idi. Amfi tiyatroya,antik kente girdik.


Tarihinden biraz bahsedersek,


  Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler. Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı biliyoruz. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir. 

Hadi biraz fotoğraflara bakalım ! 








Sonraki durağımız "Denizli Taş Atölyesi " oldu.Doğal taşlar hakkında bilgiler aldık.Birçok hediyelik eşya vardı,herşey doğal taştan yapılmış.Kolyelerlerden,küpelere,satranç takımlarından fincanlara kaselere ve birçok eşya..Tek kötü yanı Euro ile satılmasıydı, Kendi ülkemizde Türk Lirası ile alışveriş yapamamak çok üzücü bir durumdu açıkçası.Yabancı Turistlere satılan fiyatlar Türk misafirler için de geçerliydi.Bu durumdan dolayı bir kolye 78 Euro olunca birşey almak pek mantıklı gelmedi Taş Atölyesinden.












Burdan sonra Traventerlere geçtik.Traventerlerdeki suya çıplak ayakla girdik ve taşlar kaydığı için fazla fotoğraf çekemedim.Çünkü,dengemi zor sağladım :)


Sonra ki durağımız Afyonkarahisar'dı. Afyonkarahisar'da Suçıkan şelalesini ziyaret ettik fotoğraflar çekildik ve köyümüze yani İstanbul'a yola çıktık. :)




İZMİR-ÇEŞME-ALAÇATI GEZİ

Merhabalarr herkese.. Blogu o kadar özlemişim ki. Çok doluyum bu sefer , çok şey anlatıcam . İzmir'e seyahat ettim. Çeşme ,Ilıca ve Alaçatı ilçelerinde bulundum. Gezdim ,tozdum,havasını aldım geldim :)
E hadi başlayalım.
Gece yolculuğunun ardından sabah İzmir'deydik.Narlıdere'den geçtiğimizi hayal meyal uykulu gözlerle gördüm ama içine detaylıca girmedik.Çeşme gezmek için ilk durağımızdı.
Sabah 7 buçuk gibi Çeşme'deydik.Çeşme Kalesi'ni gördüm fakat kale kapalıydı içine giremedik. Çeşme sokaklarında bol bol fotoğraf çekildik. Sahilde birçok gemi ve yat tur organizasyonları vardı , Çeşme'de konaklayacaksınız eğer, Sakız Adasına,Eşek Adası,Koyun Adası,Bulamaç Adası turlarına katılma şansınız olabilir.Çeşme'de malum "Damla Sakızı" çok meşhur. Özellikle dondurmaları çok satılıyor :)
Neyse , sabah kahvaltımızı Çeşme'de yaptık.E gelmişken İzmir'in sıcak çayını ve o meşhur "Boyoz"'unu yedik :)
Sokaklarda fotoğraflar çekildik. Ve Çeşme'den ayrıldık.
Hadi fotoğraflara bakalım,kafasısermestler :)


Çeşme Kalesi
Nar Ağacı
Çarşıdan..

                                                       Sokaklarından ..
Evet,devam edelim :) Çeşme'den çıktık Ilıca'ya geçtik. Ilıca Plajına girdik.Denize girdik,denizi çok temizdi ve kumdu.Tek olumsuz yönü çok rüzgar alan bir plajdı ve denizi çok dalgalıydı.Yüzmek değilde biraz dalgalara atlamak oldu benimkisi :)
Ilıca'dan sonra yolumuz Alaçatı'ydı.Alaçatı'ya gittik ama ben çok beğendim Alaçatı'yı.. Beşiktaş ve Kadıköy karışımı bir ilçeydi.Özellikle çiçekli sokakları,arnavut kaldırımları,rengarenk duvarları,mavi mavi kapıları,meyhaneleri ,sokak yazıları... BAYILDIM ! 
Alaçatı'da dolaştık biraz alışveriş yaptık birkaç süs eşyası aldık ve öğle yemeğimizi yedik.
Yine İzmir'in meşhur yemeklerinden "KUMRU" tattık. İzmir usulü bir başkaydı tabiki..
Ordan çıktık Alaçatı Magnum Store gittik.Üzgünüm ki bir 400 kaloride dondurmadan almışımdır.Neyse Allah affetsin diyoruz fotoğraflara geçiyoruz. Not : Akşam Alaçatı'da kalmak çok isterdim. Meşk-i Meyhanesini çok beğendim. Orda bi rakı-balık çok keyifli olurdu eminim ki. Artık başka sefere..














Bütün günümüz işte böyle geçti.Bol bol fotoğraf çekilerek gezerek tadaarak.
Akşam yola çıktık istikamet Denizli'ydi..
Denizli yazısında görüşmek üzere..
Sevgiler...